Yazarlar

Ekonomi ve biz…


21 Mayıs 2013

Genelde dilimize doladığımız bir söz var son on yıl içinde; hijyen. Evet hijyen kelimesini dilimize bayağı doladık. Hijyen nedir diye sorduğumuzda ilk akla gelen kritik kontrol sistemleri diye düşünüyoruz. Yanlış değil, doğru bir cevap ama halk ne anlar acaba bunlardan? Biz, kısaca en güzel temizlik ve düzen desek ne anlarız acaba?

Evet yıllar önce Osmanlı, satış yerleri ve ürün satan yerler için hijyen şartları belirlemiş. Et, şarküteri ve manav gibi yerlerin, perakendenin nasıl olması gerektiğini yazılı olarak belirtmiş. Yıllar sonra, bir de yurtdışından getirdiğimiz “hijyen” kelimesiyle bunu tamamladık. Paralarımız da yurtdışına uçtu gitti. Oysa geçmişte bunları zaten yapıyorduk. Biz hijyen şartlarının çok daha ötesini yapıyorduk. Ama önemli olan süreklilik olduğu için belki sürekliliği sağlayamadık. Bir de Osmanlı, bu fermanı yayınladığında kural dışına çıkıldığında ağır cezalar getirmişti. Belki bizim de eksiğimiz bu. İnsan sağlığıyla oynayan ve ölümlere sebebiyet veren firma veya kuruluşlara sadece uyarı ya da küçük bir ceza veriyoruz. Yani yaptırımı az oluyor. Peki, biz neden işini iyi yapanların hakkını yiyoruz? Onların önüne neden set çekiyoruz? Destek yerine neden köstek oluyoruz? Evet onlar işini iyi yapmak için her türlü özveriyi yaparken diğer taraftan işin üçkağıtçılığına kaçan firmalar hem fazla para kazanıyor hem de halkın sağlığı ile oynuyor. Onlar için hijyen adeta tijen olmuş ve bunlara espri bile yapıyorlar. Oysa halkın sağlığı demek, biz demek kendisi demek olduğunu biliyor da bilmemezlikten geliyor. Dönem dönem Gıda,Tarın ve Hayvancılık İl Müdürlüklerinin yaptığı denetlemeleri canı gönülden destekliyoruz ve devamının olması konusunda onlardan halk olarak rica ediyoruz. Ama işlerini iyi yapanları desteklemek adına gıda terörü ile insan sağlığı ile oynayanlarında cezai işlemlerin çok ağır olması konusunda da istekte bulunuyoruz. Esasen olan sadece resmi mercilerde de değil esas olay yine bizde yani tüketicide. Ucuz diye aldığımız ürünlerle, vücudumuza yavaş yavaş zehir enjekte ediyoruz. Bunlara bir dur demeli ve ucuz ürünlere elimizi uzattığımızda ölüm fermanımızı da imzaladığımızı unutmamalıyız.

 

Klasik bir söz vardır ya “ben yemediğimi, hiç kimseye yedirmem ve satmam”. Bunu gerçekten içten söyleyenler var tabii ki; ama artık satış taktiği haline de gelmiş. Oysa 2023’te ilk on ekonomiye girmeyi hedeflerken sadece sıralama için değil, gerçekten geçmiş değerlerimizin bize ışık tuttuğu şeyleri yapmalıyız.

Daha önce de söylediğim gibi, Osmanlı’da hijyen kuralları şimdi değil bundan sonra da kurumlar için ışık tutacaktır. Kurallar resmi kurumlar kuralları, kanunları yazarlar ve uygulamaya koyarlar; fakat uygulamaları kullananlar yaparlar. Dolayısıyle  hizmet alan ve hizmet veren tarafından da denetlenirler.

Bizler, vatandaş olarak kanunları ve haklarımızı iyi bilmeliyiz. Kendi haklarımız kadar başkalarının da haklarının olduğunu ve onlara da saygı duymamız gerektiğimizi unutmamalıyız.

Her geçen gün halkı bilinçlendirme adı altında birçok faaliyetler yapılıyor. Kimi zaman TV’lerde, kimi radyolarda, kimi yazılı kimi görsel basında bunları duyuyoruz. Tüketicilerin bilinçlenmesi açısından ünlü sanatçılarda konunun pekişmesi için projelerde yer almaktadırlar. Buna rağmen hala doğru ürün üretmek, doğru hizmet etmekten kaçınan firma ve kuruluşlar olursa ki olacaktır. Çemberin daralmasıyla iyi hizmet verenler sürdürülebilirliklerini sağlayacaklar diğerleri ise zamanla piyasanın şartlarına göre yok olup gidecektir.

Değişen ve dönüşen Türkiye’de müşterilerin değişmesi sektörlerin de değişmesine sebep olmakta; fakat memnuniyet hiçbir zaman değişmeyecektir. Değişen müşterinin isteklerini en kısa ve hızlı öğrenenler ve uygulayanlar ayakta kalacaktır. Nasıl ki, hastalıklar için belirli bir zamandan sonra kontroller şart oluyorsa belirli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra gerek danışmanlıklarla gerekse dıştan başka başka gözlerle kendimizi denetlendirmemiz bizlerin yani işletmelerin geleceğe güvenle bakmalarını sağlayacaktır.

 

Bununla ilgili Hz.Mevlana Celaleddin Rumi bizlere yüzyıllar öncesinden seslenmiş:

Bir yere konmak ne güzel,

Bir yerden göçmek ne hoş,

Dün dünle gitti cancağazim

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…