Yazarlar

Kırık Camlar Teorisi Ve Yansımaları


22 Temmuz 2011

Cam nedense insanoğlunu hep büyülemiştir. Pırıltısına, şeffaflığına ve su gibi serinletici havasına kapılmayanımız yok gibidir. Camla can arasında da derin bir bağ olduğu söylenir. Cam hassastır. İtina ister, yoksa çabucak kırılıverir. İnsan kalbi de öyle değil mi? Kırılan cam gibi kırılan kalbi tamir etmek ne kadar zordur. Cam ve camdan üretilen  mamüller insanoğlu için o kadar önemli olmalı ki,  bir zamanlar incik, boncuk ve parıltılı aynalar karşılığı, Afrikalı yerlilerin elinden altın ve elmas gibi değerli madenlerini alan Avrupalı istilacıları da unutmamamız gerekiyor. İyi kalpli yerliler için altın ve elmasın bir ayna kadar bile değeri yoktu. Bu nedenle bütün kıymetli birikimlerini incik boncuk karşısında hiç tereddüt etmeden Avrupalı tüccarların ellerine saymışlardı.

 

Altın ve paranın kirli bir geçmişi olmasına karşın, cam tüm zamanlar boyu temiz kalmayı başarabilmiş görünüyor.  Ancak,  camların belki temizliğinden, belki de kırılganlığından olsa gerek sevenleri de düşmanları da çok olmuştur. Bir camın en büyük düşmanının bir can yani sorumsuz bir insan olduğunu söyleyebiliriz. Kırılan tek bir camın bile zaman içinde güncel ve sosyal yaşantımızda ne gibi olumsuzluklara yol açabileceğini çoğumuz aklından bile geçirmemiştir. Eğer, “Kırık Camlar Teorisini”duyduysanız, bu konu da bana hak vereceksiniz…

 

Kırık Camlar Teorisinin Özü

 

 “Kırık Camlar Teorisi”, (Broken Windows Theory) ilk olarak, James Q. Wilson ve George Kelling  adlı iki Amerikalı teorisyen tarafından 1982 yılının Mart ayında, The Atlantik Monthly adlı yayın organında yayınladıkları bir makalede ortaya atılmıştır. Yazarlar, teoriyi şu örnekle açıklamaktadırlar:

 

“Bir kaç camı kırık dökük bir bina düşünün. Eğer camlar zamanında tamir edilmezse, kimi insanlar başka camları da kırmakta bir sakınca görmeyecektir. Bu şekilde devam ettiği görüldüğünde, binaya daha büyük zararlar vereceklerdir.  Sonunda bina ve binanın bulunduğu o sokaktaki diğer binalar, bir viraneye dönüşerek, yaşanamaz hale gelecektir.”

James Q. Wilson ve George Kelling  adlı teorisyenler, Kırık Camlar Teorisini ABD‘li suç psikologu Philip Zimbardo‘nun 1969‘da yaptığı bir deneyden ilham alarak geliştirmişlerdi. Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model Oldsmobile bıraktı. Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Ve olup bitenleri gizli kamerayla izlediler. Bronx’taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise, bir hafta boyunca hiç kimse dokunmadı. Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi, sağlam kalan diğer otomobilin yanına giderek, çekiçle kelebek camını kırdı. Daha ilk darbe indirilmişti ki, çevredeki insanlar (zengin beyazlar) da olaya dahil oldu. Birkaç dakika sonra, o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti. “Demek ki” diyordu Zimbardo, “ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.”

 

Kırılan İlk Cam İhmale gelmez

Teori, önemsiz gibi görünen bir eksikliğin zamanında müdahale edilmediği takdirde, bir domino ya da kelebek etkisi ile birbirini tetikleyerek daha büyük yıkım ve felaketlere yol açabileceği hususunu vurgulamaktadır Bu teoriye dayanarak, en küçük sorunları ve kural ihlallerini bile büyük bir titizlikle göz önüne alan New York’un ünlü Belediye Başkanı Guiliani, suç psikologlarının desteğinde oluşturduğu güvenlik ekibi ile birlikte, yaklaşık 20 yıllık bir süre içinde  New York gibi dev bir metropolde suç oranının sıfıra yakın bir seviyeye inmesini sağlamış bulunuyor.

“Suçlarla mücadeleyi nasıl başardın?” sorusuna ünlü başkan Guiliani şu ilginç cevabı vermiştir:“Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırık olsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir taş atıp, binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim. Bir elektrik direğinin dibine, ya da bir binanın köşesine, birisi bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasınıkaldırttım.”


Örneklerde de görüldüğü gibi, Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci önce tek bir pencere camının kırılmasıyla başlıyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse, oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, diğer camları da kırıyor. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor. Bu gerçeği kavrayan  New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş… Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış.

Kırık Camlar İş Hayatında Önemli

Kırık Camlar Teorisi, iş yaşamımızda da bir çok büyük soruna çözüm oluşturabilir. “Kırık Camlar, Başarısız İşler” kitabının yazarı Michael Levine, iş dünyasında kırık camları, “Güzel bir mağazanın boyası çıkmış duvarı, ya da bir müşteri hizmetleri telefon görüşmesinde yirmi dakika boyunca tekrarlayan bir müzikle bekletildikten sonra hattın kesilmesidir” diye özetliyor. Düşük ahlaki ve insani vasıfları olan bir kişi bile, binlerce çalışanı olan bir kuruma inanılmaz zararlar verebiliyor…Kurumun  marka değeri ve imajı o kişinin şahsında değerlendirilebiliyor.

 

Kendi işinizde ya da çalıştığınız şirkette, önemsiz görünen sorunları hızla çözmeniz, benzeri hataların tekrarlanmasını, ve bu ufak sorunlardan kaynaklanan daha büyüklerinin oluşmasını önleyecektir. Aslında iş hayatında olsun, doğanın işleyişinde olsun küçük diye bir şey yoktur. Her şey kendi devinimi içinde olumlu veya olumsuz olarak birbirinin sebebi ve sonucu olmaktadır. Gözden kaçan küçük bir ayrıntı bir binayı yerle bir edebiliyor. Yanlış dozda alınmış bir ilaç, bir insanın hayatına malolabiliyor. İyi bilindiği gibi, bir çok kötü alışkanlık “bir kereden bir şey olmaz” mantığı ile başlıyor. Koskoca ağaç gövdelerini küçücük bir kurt mahvedebiliyor. İnsanın vücuduna giren mini bir mikrop önlem alınmadığı takdirde Çok ölümcül biçimde hayatımızı tehdit edebiliyor…Sabahları okula mutsuz giden bir çocuk, “Bu işyerinde ruhum sıkılyor” diyen bir çalışan, “Bey, ne olur eve biraz vaktinde gel” diyen bir eş daha sonra tetiklenecek büyük bir felaketin habercisi olabilir.

 

Hayatımız, çok ince ve akıl almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Bir bakıma her şey  gizemli biçimde birbirine bağlıdır. “Kırık camlar teorisi” ışığı altında, yaşadığımız küçük olumsuzlukların ihmale gelir bir yanı olmadığı mesajını almaktayız. Maddi durumumuz ve sosyal konumumuz ne olursa olsun, ister fakir olalım ister  zengin, hepimiz çevremizdeki “kırık camlar” konusunda çok dikkatli olmak zorundayız. Burada parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.

 

Konuyla çok bağlantılı olduğuna inandığım, Komutan Atila’nın  herkes tarafından iyi bilinen şu anlamlı sözlerini bir kez daha birlikte hatırlamakta yarar görüyorum.

Bir mıh bir nalı kurtarır.
Bir nal bir atı, bir at bir komutanı,
Bir komutan bir orduyu,
Bir ordu bir ülkeyi kurtarır.