Yazarlar

Kültürel gelişimimizle yüzleşmek


21 Mayıs 2013

Kültür , bireyin ve toplumun tarihsel süreç içerisinde yarattığı bilgi , inanç , sanat v.b.  her türlü maddi ve manevi değerler bütünüdür. Kültür bir toplumun kimliğini oluşturur. Alman Filozof Immanuel Kant kültürü , insanın mantıksal özünden dolayı özgürce hayata geçirebileceği amaçların , ideallerin tümü olarak tanımlamıştır. Türk Dil Kurumu ise kültürü “ tarihsel , toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada , sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü ” olarak tanımlar. Sosyolojik olarak ise kültürün oluşumunda ikili bir süreçten bahsedilir. Birinci süreçte insan pasif ve alıcı konumdadır. Doğayla kurulan ilişki yani ihtiyaçların doğrultusunda edindiği bilgi ve davranışları, maddi üretim ve tüketim aletleri kültürün yaratılmasında birinci aşama olarak karşımıza çıkar. İkinci aşamada ise insan alıcı konumundan çıkar ve üretmeye başlar. Yani yaşadığı çevreye etkin ve aktif bir güç olarak katılır. Kültür, birikimle birlikte ivmesi artan bir toplumsal dinamiktir. Her kuşak miras aldığı kültüre maddi ve manevi bir katkı yaparak kendinden sonrasına miras bırakır. Günümüzde bireylerin edindiği bilgi düzeyini anlatımda çoğu zaman kültür sözcüğü kullanılır. Sosyal yaşamda kültürlü olmak tanımının bilgili, görgülü ve incelikli olarak da ifade edildiğini görürüz.

Kültürün bu tanımlanma zenginliğinden sonra kültürün yaşamımız içindeki yansıma zenginliğine de hep birlikte bakalım:

Kültür yolculuğunda birey kültüründen toplumsal ve tarihsel kültüre, kurum kültüründen ticaret kültürüne uzanan çeşitliliği gözlemlemek mümkündür.

İsimlendirilen ya da isimlendirilmeyen bütün kültürler, yaratılan değerler üzerine inşa edilir. Dolayısıyla bütün kültürleri besleyen kaynaklar, o kültürlerin gelişimlerinde vazgeçilmezleridir, olmazsa olmazlarıdır.

Toplumsal olarak yada toplumu oluşturan her bir hücre olan bireyler olarak kültürel gelişimimizi besleyen kaynaklardan kitap, sinema, tiyatroya karşı duruşumuzu irdeleyerek kültürel gelişimimizin yol haritasını çıkarabiliriz.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’nce 2011 yılında hazırlanan “ Türkiye’nin okuma kültürü haritası” sonuçlarını incelediğimizde Türkiye de her dört kişiden biri kitap okurken % 32’lik dilim hiç kitap okumadığını söylüyor.

Bir başka veri ise 2012 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yapmış olduğu araştırma sonuçlarına göre  :

Türkiye’de halkın ;     %  44’ü  hiç kitap okumuyor,

%  43’ü ara sıra kitap okuyor,

%  13’ü daha fazla kitap okuyor.

Aynı araştırmanın sinema ve tiyatroya dair izleme alışkanlığımıza yönelik sonuçlarına baktığımızda  ;

 

%  75’i sinema ve tiyatroya hiç gitmediklerini,

%  22’si ara sıra gittiklerini,

%    3’ü sık sık gittiklerini belirtiyor.

Spor konusunda ise halkın % 69’u hiç spor yapmadıklarını belirtiyorlar .

Son olarak uluslararası  bir veri ile veri yolculuğumuzu noktalayalım :

Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO, dünyadaki okuma alışkanlıklarını bir rapor haline getirdi. Bu rapora göre Türkiye’de düzenli kitap okuyanların oranı binde bir olarak görülmektedir. Örneğin aynı oran Fransa’da % 21’dir.

Bu araştırmanın bir başka sonucuna göre Türkiye kitap okuma oranı sıralamasında dünyada 86. sırada yer almaktadır. Türkiye halkının bir yılda kitap okumaya ayırdığı süre ise bir günlük TV izleme süresi olan 6 saat ile sınırlıdır. Kitap, Türkiye’de ihtiyaç maddeleri liste sıralamasında maalesef 235. sırada  yer almaktadır.

Son bir örnek olarak toplam nüfusu 9 milyon olan Azerbaycan’da kitap tirajı ortalama100.000’dir . Bu tiraj 75 milyon nüfuslu Türkiye’mizde  3.000 ‘ dir.

Makalemizde kültürel gelişimin farklı besin kaynaklarından özellikle kitap olgusunu öne çıkarmamızı bilimsel bir ön kabul ile açıklayabiliriz : “ Kitap okumak kültürel ve kişisel gelişimin yanı sıra beyin gelişimi açısından da önemli bir materyaldir .”

 

Kişisel yada toplumsal olarak kültürel gelişimimize kaynak oluşturan yalnızca kitap , sinema , tiyatro gibi sanat ve edebiyatı değil bunların dışındaki diğer kaynak olguları da analiz ettiğimizde aynalar açlığımızı haykırmaktadır.