Yazarlar

Perakende = Kariyer !..


22 Temmuz 2011

Günümüzde insanların en büyük kâbusu işsizlik! Özellikle küresel yavaşlama ile (beklide bir kısmının da bahanesiyle! ) reel sektör önemli bir istihdam açığı yaratmıştır. Özel sektörün darboğazdan geçişi, nitelikli ya da niteliksiz birçok insanımızı işsiz konuma getirmiş, bir de bunun üzerine üniversitelerin son sınıflarından mezun olan onbinlerce genç nüfusu da bu kervana dâhil etmiştir. Sanırım artık gençler üniversitelerin bazı bölümlerini özellikle iş bulamayacakları ihtimalini de düşünerek tercih etme konusunda ince eleyip sık düşünecekler velilerde bu konuda bir hayli baskıcı davranacaklardır. Nihayetinde eğitimin temel amacı; her alanda ülkeye hizmet edecek donanımlı insan gücünü yetiştirmektir. Fakat bu yetişen insan gücünün de bunca emek ve harcamanın sonunda eğitim döneminde almış olduğu bilgi, beceri ve donanımı başta ülke ekonomisi olmak üzere gelişimi için gerekli her sahaya aktarabilmelidir. Aksi takdirde birçok Avrupa devletinin nüfusundan çok fazla olan okuyan sayısının ülkemizin yararına değil bir süre sonra tam anlamıyla zararına olacağını, hatta olduğunu söyleyebiliriz. Gençlere belirli bir eğitimin sonunda sahip oldukları kazanımları ile enerjilerini bir yere kanalize edebilecek iş sahalarını ve imkânlarını mutlaka sunabilmeliyiz. Elbette ki üniversitelerin “iş bulma” gibi bir görevi bulunmamaktadır. Fakat üniversite sanayi işbirliğinin gerçek manada sağlanarak özellikle üretim ve hizmet sektörleri için gerekli ihtiyaç ve talepler doğrultusunda eğitim planlaması yapılabilir. Sanırım bu işbirliği gerçek manada sağlandığı takdirde özellikle ara işgücü temini konusunda daha gerçekçi adımlar atılacaktır. Sektör aradığı elemanı temin edebilme konusunda formal eğitim yollarını daha süreç devam ederken kullanarak kaynak planlaması yapabilir. Böylelikle eğitim kurumları da mezunlarının ( çıktı ) bir an önce işe yerleşmesiyle, başarılarını tescil etmiş olacaklardır. Bir eğitim kurumunun başarısı sanırım mezunlarından ne kadarının kurumsal bir firmada, dolgun ücretli ve saygın bir konumda iş bulabildiği ve ne kadarının üretim sürecine katılarak katma değer üretebildiği ile ölçülebilir. Düşünün bir kez; çok iyi bir üniversite ya da bölüm fakat mezunlarının yüzde onu ya da on beşi iş bulabilmiş yüzde doksanı işsiz! Gözü de kulağı da tırmalıyor bence. Bu durumda eğitim kurumları bence misyonlarını yeniden gözden geçirmeliler! Tekrar ifade etmek isterim ki; elbette ki üniversitelerin iş bulmak gibi bir görevi yoktur. Ancak; ülkenin her alandaki muhtemel gelişimlerine ya da geliştirilecek alanlarına paralel üniversite, bölüm, program ve öğrenci planlaması yapılarak eldekilerin sanayinin ve sektörel kurumların beklentilerine cevap verecek donanımla hazır hale getirilmesi gerekir.

Kariyer, iş hayatında olsun ya da olmasın her insanın ilgisi dâhilinde olması gereken bir kavramdır. Zaman, her an aleyhimize işleyen bir mefhum aslında. O ilerledikçe hiçbir şey eskisi gibi kalmayacak ve şayet geleceğe dair bir hedefimiz var ve buna ulaşmak için bir çabamız olacaksa sorun yok. Ancak; çabamız yok, hedefimizde yoksa işte o zaman tüm sorunların başladığı yerdeyiz demektir. Böyle bir durumdaki kişinin yapacağı en kolay iş: başta devletini, hükümetini, ailesini ya da kendilerini eğitenleri suçlamak olacaktır. Bu süreçteki asıl acı olan ise, suçlama sürecinin artık çaresizlik içine düşüldüğü dönemlerde yani sorumluluk ve inisiyatif alması gereken bir dönemde başlayacak olmasıdır. Böyle bir dönemde psikolojik bunalımın eşiğindeki ya da içindeki bir insanın artık ne kariyerinden bahsedilebilir ne de ülke ekonomisine katkısından. Tam aksine bu durumdaki bir kişi bir de “genç” ise kendi kendisine bu durumun üstesinden gelmesi beklenemez.

İşte, eğitim kurumları böylesi olumsuz durumların yaşanmaması ve ülkenin kalkınabilmesi için, milyonlarca eğitim gören gencini sağlıklı bir şekilde topluma kazandırılabilmesi için kariyer planlamasına yardımcı olmalı, önlerine ulaşılabilir hedefler koyarak ülke genelinde bir bütünlük içinde onları geleceğe hazırlamalıdır. Bu konudaki en önemli desteği de sanayiden alabilmelidir.

Üniversitelerimiz başta İşletme olmak üzere birçok yakın ve alt dallardan her yıl onbinlerce mezun vermektedir. Bunların bir kısmı dört yıllık fakültelerden mezun olurken önemli bir kısmı da iki yıllık programlardan mezun olmaktadır. Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği AMPD’nin 2009 Perakende Endeksine göre dünya da ve ülkemizde yaşanan mevcut küresel krize rağmen Perakende sektöründe istihdam, sadece bir miktar hız keserek devam etmiştir. “Türk Perakendesi ve Acil İstatistik” isimli makalemde de dikkat çekmeye çalıştığım gibi, henüz ülkemizde sağlıklı bir veri tabanı ve çalışması olmadığından çalışan sayısı ve büyüklüğü konusunda tam bir rakam veremiyor olsak da, içine dâhil edilebilecek tüm iş kollarıyla birlikte değerlendirildiğinde, toplamda milyonlarca kişinin istihdam edildiği bir sektörden bahsediyoruz. Böylesi büyüklüğe sahip bir sektörde bahsettiğimiz branşlar başta olmak üzere birçok farklı branşlarda okuyan gençlerimiz de dâhil olmak üzere onbinlerce genç arkadaşlarımız için Perakende Sektörü eşsiz Kariyer fırsatları ile karşımızda duruyor! Bir dahaki yazımızda Kariyer ve Kariyer Planlaması ile perakende sektöründeki fırsatlar neler sizlerle paylaşmaya devam edeceğim…

 

Küresel yavaşlama sürecinde en çok gerileyen ülkelerin başında olmamıza rağmen, büyümesini yavaşlayarak ta olsa sürdüren organize perakende; yüz milyar doları aşkın cirosuyla her geçen gün yeni bir alışveriş merkezini bünyesine katmakta ve hızla Anadolu’ya doğru yayılmaktadır. Böylesi bir durgunluk döneminde dahi gelişme sürecindeki en büyük ve en hızlı gelişen sektör olarak, aynı zamanda da önemli kariyer fırsatlarıyla dikkat çekmektedir. Organize perakendenin özellikle Anadolu’nun şehir merkezlerine doğru kayması, istihdam konusundaki sıkıntılarımızın önemli bir kısmına da derman olacağı düşüncesini de güçlendirmekte. Tabii ki buradaki yeter şart, kendi geleceğini düşünen ve planlayan gençlerin, sektör temsilcilerinin ve devlet yetkililerinin varlığıdır!

İnsanın ekonomik varlığının temeli çalışma hayatıdır. Diğer bir deyişle en temelinde geçinebilmemizin yegane yolu çalışmaktır. Çalışmak, hem bireysel açıdan hem de ülke ekonomisi açıdan yaşamın devam edebilmesi için tek gelir elde etme unsurudur. Dünya kadar petrolünüz ve yer altı zenginlikleriniz bile olsa çok çalışarak bu rezervlerin kullanımı konusunda yeter olmalısınız. Aksi durumda bu rezervler bile gün gelir sonunuz olabilir! Özellikle bizim ülke olarak çok, ama çok çalışmaya bir çok ülkeden daha çok ihtiyacımız vardır. Çalışabilmek için gerek bedensel gerekse zihinsel gücümüzü belirli bir amaca yönelik olarak planlı bir şekilde kullanabileceğimiz bir “iş” e ihtiyacımız vardır. İşte bu “iş” i elde edebilmek için gerek bedensel gerekse zihinsel ederi olan varlıklara sahip olmalıyız. Aksi halde hiçbir işletme bizim için vaktini ve nakdini ayırmayacaktır. Bu nedenledir ki kariyer planlaması eğitim hayatımızın ilk yıllarından başlayarak sürekli kendi içinde değişim ve gelişim göstererek devam eden bir süreçtir. Kelimenin genel sözlük anlamı içerisinde “ yaşam, iş, ve meslek” anlamlarını taşıdığını görmekteyiz. Geniş anlamda is Aytaç’a göre kariyer, kişinin çalışma hayatı boyunca üstlendiği işlerin bir bütünü olarak tanımlanırsa da, kariyer kavramı, bu tanımın ötesinde daha geniş bir anlam taşımaktadır. Bir kişinin kariyeri, sadece onun sahip olduğu işler değil, işyerinde kendisine verilen iş rolüne ilişkin beklenti, amaç, duygu ve arzularını gerçekleştirebilmesi için eğitilmesi ve böylece sahip olduğu bilgi, beceri, yetenek ve çalışma arzusu ile o işletmede ilerleyebilmesi anlamını taşır. Bazen kişinin geldiği ve geleceği yer bazen de işinde sahip olduğu beceri düzeyi yani uzmanlık anlamlarında da kullanılmaktadır. Hangi anlamda kullanırsak kullanalım ekonomik olarak var olabilmemiz için çalışmak ve sürekli kendimizi geliştirerek ilerlemek durumundayız. İşte bunun için geleceğimize ilişkin hedeflerimiz, bu hedeflere ulaşmak için yöntemlerimiz bu yöntemleri uygulayabilmek içinde becerilerimizin olması şarttır. İşe sahip olmak birey açısından bakıldığında elbette ki yalnızca ekonomik nedenlere bağlamak doğru bir yaklaşım olmaz. Çalışmak aynı zamanda bizlere psikolojik ve sosyolojik açıdan da benliğimizin ve de kişiliğimizin gelişmesindeki en önemli tatmin aracımızdır. O halde iş hayatı ve çalışmayı, bireyi her açıdan geliştiren ve mutlu kılan bir süreç olarak görmek gerekir. İş hayatının ve çalışmanın bireye sağladığı psikolojik ve sosyal katkılarını inceleyecek olursak aşağıdaki gibi bir değerlendirme yapmak mümkündür (Aytaç,2005) :

·         İşin üretildiği yer olan işyeri, beşeri ilişkilerin gerçekleştiği ve bireylerin sosyal yeteneklerinin gelişimine aracılık eden mekânlardır.

·         İş, çalışan insanın yaşamını sürdürebilmesi için sağladığı gelir ile yaşamın maddi temelini oluşturur.

·         İş, kendisine öz saygısı ve benlik gelişimi ile kimlik oluşumunu sağlayarak kişiliğini güçlendirir.

·         İş, insanın ait olma ihtiyacının karşılanmasına katkıda bulunur.

Görüldüğü gibi iş hayatı ve çalışma üretilen iş sonucunda bir gelir elde etme öğesi, statü kazanma, dolayısıyla saygınlık unsuru ve birey için psikolojik doyum kaynağı olarak ifade edilmektedir.

Perakende sektörü üniversitelerin ilgili bölümleri ve programlarından mezun olan öğrenciler açısından tüm yararları elde edebileceği ve kısa sürede başarı yoluyla elde edebileceği statülerle çok cazip imkânlara sahiptir. Ancak sektörün genel problemleri içerisindeki çalışma saatleri ve ücret politikaları konusu maalesef bu açıdan bakıldığında sektörün nitelikli işgücü problemini de beraberinde getirmekte. Bu durumda, kanaatimce önemli bir uyarıda sektör temsilcilerine yapılması gerekmektedir. Nasıl ki bireyler kendi kariyer planlamalarını yaparak iş hayatında arzuladıklara yerlere ulaşmak, başarılı olmak sosyal ve psikolojik açıdan tatmin olarak iyi yerlere gelmek istiyorlarsa; bir o kadar da işletme sahipleri de kendi kaynak planlamaları ve politikalarını da bu doğrultuda hazırlamaları gerekmektedir. Kurumsal başarı yalnızca teknolojik değişikliklerle ve bir takım yapısal ve süreçlerle ilgili değişikliklerle değil en önemli kaynağın “İnsan” olduğu gerçeğinden hareketle gerçekleşebileceğini anlamaları gerekir. Unutmayın kaliteli firma/marka arka planında mutlaka kaliteli insan demektir!

 

 

“Kendi Gelecekleriyle İlgili Planları Olmayanlar; Başkalarının Planlarına Dâhil olurlar…”