Stresle baş etme yöntemleri
22 Temmuz 2011
İş dünyası çoğu kişi için zorlu meşakkatli bir süreçtir. Hele şimdilerde büyük ve zorlu bir etaptan zarar almadan kurtulmak, ayakta durmak ve/veya az zararla kendini kurtarmak söz konusu olduğu bir zamanda iken, kimilerine göre silkeleyici, kimilerine göre ezici, kimilerine göre de yok edici güç ile baş edebilmenin yollarını bulabilmek çok daha önemli hale gelmiştir. İş dünyasının önceden yurt dışından gelen alarm sesleri artık Türkiye’de de etkisini bir şekilde göstermektedir. Dolayısıyla bu durum hem işverenleri hem çalışanları hem de o iş ile geçinen aile bireylerini etkilemektedir. Ancak yapılması gereken bu etki sonucunda açığa çıkan stres ile baş edebilmektir. Çünkü stres ile baş edilmediği ya da baş edilemediği takdirde iş kaybı ve yaşam kalitesinde zorlanma süreci başlamış olacaktır. Bu nedenle bu hareketin bireysel ya da toplumsal şekilde yapılması şarttır. Hareketler dediğimiz birlikte ya da bireysel tepkilerdir, bunun yapılması sürecinde doğal olarak açığa bir nevi direnç ortaya çıkacaktır, olumlu ya da olumsuz bir direnç olacaktır bunlar. Direncin yapıcı etkisi çok önemlidir.
ZORLUK VE DİRENÇ DOĞRU KULLANILDIĞINDA BÜYÜK BİR GÜÇ HALİNE GELİR
Zorlayıcı bir durum karşısında kaldığımızı düşündüğümüzde bedensel ve duygusal tepkiler verir ve değişime karşı direnç gösteririz ve o direncin sonrasında açığa çıkacak olanın ne olduğunu bazen bilmeyebiliriz. Ancak direncin etkisinin bizde bıraktığı önemlidir. Düşünün ki çok ağır bir şeyi çekmeye çalıştığınızda vücudunuzda bir zorlanma olur ve sizin kollarınız hatta bacaklarınız ağrır ve nefes nefese kalabilirsiniz. Karşı tarafta da hareketli bir ağırlık olsa artık bilekleriniz kopar gibi olur hatta yerde sürünerek dahi onu çekmeye çalışırsınız. Burada bir takım bedensel tepkiler çıkmaktadır. Bu esnada birisinden yardım isteyebiliriz ya da bizi gören bir başka kişi ya da kişiler kendiliğinden yardıma gelirler. İşte o zaman yükümüz hafifler ve daha az şiddetli ağrı hissederiz. İşte bu paylaşımcılığın olması ya da olmaması, yardımı kabul ya da reddetme ki yardımı kabul etmeyip aşırı gurur yaptığımızda da ağır olanı kaybetme riski çoktur ya da büyük bir bölüm yerine daha küçük bir parçayı elde etme durumumuz olabilir.
Sadece bilgi birikimi yeterli değildir, bu bilginin kullanımı, kullanım şekli de önemlidir. Kullanım şekli bizim stresin ne kadarını taşıyıp ne kadarını taşıyamayacağımızla da bağlantılıdır. Thomas Young isimli bir fizikçiye göre stres, maddenin kendi içinde olan bir güç ya da dirençtir ve stres sözcüğü Latince’de zorluk anlamını taşıyan “stringere” kelimesinden gelir. Zorluk ve direnç aslında her ikisi de doğru kullanıldığında büyük bir güç haline gelir. Düşünün ki bir barajda biriken su ne kadar güçlü olursa olsun baraj iyi yapılmışsa o suyun gücünü içinde taşıyacak ve dışarıda ziyan olmasını engelleyecektir. Bu nedenle hem iç hem de dış direncin dengeli olması kırıcı, ezici olmayıp aksine içinde pek çok şeyi muhafaza edecektir.
STRES HORMONLARI
Bilindiği gibi strese tepki veren iki sistem vardır. Biri Sempatik Sinir Sistemi diğeri de Parasempatik Sinir Sistemidir. Sempatik Sinir sistemi duygularla hareket eder ve fiziksel tepkileri açığa çıkartır. Parasempatik sinir sisteminin de genelde sempatik sinir sistemini dengeleme görevi vardır. Parasempatik sinir sistemi dinlenme anında devreye girer. Parasempatik sinir sistemi vücudun onarım, dinleme, rahatlama, sindirim faaliyetleri açısından önemlidir. Bu sistemin özelliği kendi kendine harekete geçmeyip beyinden emir beklemesidir. Beyine verilen emirler kişinin kendisi tarafından da verilebilir. Artık çağımızda beynin kapasitesini artırmak, beyne komut göndermek mümkün haldedir. Ancak şok, korku, endişe durumları da insan yaşamında son derece önemlidir. Çünkü ruhsal gerilim sonucunda beyin, stres hormonları salgılar. Stres hormonları uzun süre salgılanırsa, beyindeki bilgi akışı bozulur ve hafıza bozuklukları gelişir. Bu nedenle stres ile baş etmeyi kesinlikle öğrenmek gereklidir. Stresli olan bir kişi artık bu stresin kendisi için gerekli kısmını alıp gerekmeyeni kendi içinde rahatlıkla yok edebilmek ya da kontrol edebilmektedir. Kişi stres yönetiminde başarılı ise rahatlama, olumlu düşünme, nefes teknikleri gibi becerilerle stresin organlarımıza etkisi önlenmiş olur. Her hastalığın altına bakıldığında stres ve kaygı daima görülmektedir. Bu nedenle üzüntüleri biriktirmeden bu durumun açığa çıkmasından önce kaygıdan kurtulmak gereklidir. Gerçekte kişilerin yaşadığı stresin yoğunluğu, kişilerin yaşadıkları olaylara verdikleri anlamla bağlantılıdır. Bu nedenle anlamlandırmaya mutlaka bakılmalı, hangi yüklerin yüklendiği mutlaka çözülmelidir. Stresin çözülmemesi durumunda sempatik sinir sistemine aşırı bir yük binecektir ve bedensel tepkiler de (baş ağrısı, kronik yorgunluk, tansiyonda değişimler, mide ile ilgili şikayetler ülser, astım vb, depresyon vb psikiyatrik rahatsızlıklar) kendini gösterecektir. Stres kaynağı farklı olsa da biyolojik tepkiler her zaman aynıdır.
BEYİN GÜCÜ
Öğrenmede bazen hatalı öğrenmelerle de iç içe olabiliyoruz. Mesela; stres ile karşı karşıya kalan bir kişi alkole ve maddeye (sigara ve uyuşturucu nitelikli her madde) yönelmeyi öğrenmişse artık beyinde bağımlılık kısmı harekete geçecektir. Hele bir de genetik yatkınlık varsa bu durum kişiyi çıkmaza sokacaktır. Stresin sebepleri ise her zaman için farklıdır ve bireyden bireye değişim gösterir, kimi çabuk etkilenir, kimi çok daha geç. Etkilenimler kişilerin beyin güçleri ile ilişkilidir. Beyin gücünü iyi kullananlar kaygıyla daha kolay baş edebilirler. Bunun için bu gücü daha fazla kullanabilmeyi öğrenmek gerekir. Beyin gücümüzü kullanabilmenin yolu öncelikle konsantrasyonu doğru şekilde sağlamaktan geçer. Bunun için ise bedenimiz rahat olmalı, sağlıklı ve düzgün nefes alıp vermeliyiz. Stres faktörü özellikle düşünme ve öğrenmeyi bloke eder. Eğer öğrenme stressiz olarak, rahat biçimde gerçekleştiyse daha ayrıntılarla ve daha kalıcı olarak gerçekleşecektir.
İş yaşantısında gelişme süreci çok önemlidir. Her kim bir işe girerse hiçbir zaman aynı kalmamalıdır. İşverenlerin beklediği genellikle budur. Çünkü işveren işinin ön planda olmasını ister, kimi dünya çapında bir isim olmak kimisi de işini çocuğuna devrederek iyi bir ebeveyn olmak, kimi ise sıcak bir aş için işini kaybetmemek ister. Her ne istenirse istensin önemli olan dünyaya ayak uydurmak, çağın gerisinde kalmamaktır. Artık çok ilerleyen teknolojide geride kalınırsa demodelikten ötürü kayıpta olacağının bilincindedir işveren de işçi de. Bu nedenle iş yaşamındaki kişiler daha çok kapsamlı bir iş görüşmesinden geçmekteler. Beyinlerinin işleyişi, olayları çözme becerileri, alternatif çözümleri görmedeki hızları, karar verme yetileri ile birlikte duygusal tablolarına da bakılmaktadır.
İŞ YAŞAMINDA DUYGUSAL ZEKANIN ROLÜ
Kaliteli bir işveren tüm yönleri birlikte değerlendirip hangi bölümlerde ne tarz kişilere ve kişiliklere ihtiyacı olduğunu bilen ve o şekilde kişileri seçendir. İş Başında Duygusal Zeka kitabında şöyle bir yazı var: “Avrupalı bir havayolları şirketinin yöneticilerinden biri ‘Çok sarsıcı bir değişim sürecinden yeni geçtik ve önümüzde daha pek çok değişiklik var, çalışanlarımızın güvenine, yöneticilerimizin empati ve anlayışına – daha büyük bir biz anlayışına- çok ihtiyacımız var. Şirketin bütününde duygusal açıdan zeki bir liderlik gerekiyor bize’ der).” İşte burada da dile getirildiği gibi duygusal zekaya da iş yaşantısında büyük bir ihtiyaç vardır. Duygusal zekası yüksek olan kişilerin empati yeteneği güçlüdür, uzlaştırıcıdırlar, hedefe yönelik düşünürler, farkındalıkları yüksektir, kendilerini anlatabilme yeteneği ve karşısındakileri anlayabilme yetenekleri iyi gelişmiştir. Stresi kolay yönetebilirler, öfkelerini kontrol edebilirler ve daha olumlu hale getirirken yapıcı nitelikte bilgileri ve deneyimlerini kullanarak örneklerle de paylaşımcı olarak yol göstericilik yapabilirler. Sebatkardırlar, ısrar ederler ama yapılabileceklerini bilerek ona göre bir ekip ile birlikte ve ekibi de motive ederek çalışıp, ekibin başarısını artırabilir ve bu ekibin başarısından ötürü sadece kendilerine pay biçmezler. Dolayısayla böyle kişiler, ideal bir yönetici de olurlar, ideal bir çalışan da… Aynı zamanda sosyal çevrelerinin iyi olduğu ve çevreleri tarafından sevilen kişiler haline de gelebilirler. Ve zaten herkesin genelde iyi geçindiği kişilerdir. Ancak bazı kişilerin işlerine gelmediği noktalarda bu kişileri ezmek için ‘mobbing-psikolojik şiddet’ hareketine girişenler de vardır. Ancak duygusal zekası iyi olan bir kişi sosyal zekasını da yaşam içinde kullandığı genel zekasını da çok iyi kullanabildiği için bu durumu tamamen aşacaktır. Bu bağlamda önemli olan sıkıntılarda stresi kontrol edebilmek için duygusal zekaya sahip olmak da sorunun çözümlenmesinde hızlı bir yardımcı olacaktır.
DENGELİ VE SİSTEMLİ ÇALIŞMAK, BEYNİ GÜÇLENDİRİR
Bunun yanı sıra beynin birçok işlevi vardır ve önemli olan insanın beynini çok kapsamlı ve sağlıklı bir şekilde işler halde tutabilmesidir. Bu konuda birçok kişi araştırmalar yapmış ve kitaplar da yazmıştır. Çok derinliğine girmeden genel anlamda baktığımızda beynin birçok işleyiş şekli olduğunu ve bunların kişilere özgü olduğunu, beynimizi daha da güçlendirip, zihinsel kapasitemizi artırabileceğimizi söyleyebilirim. Her insan çalışarak pek çok şeyi başarabilir. Mucize tamamen çalışmanın içinde gizlidir. Ancak doğru şekilde çalışmanın içindedir. Mesela vücut geliştiren bir kişi sadece sağ kolunu geliştirse sağ kolunda güçlü adaleli bir görünüm olacak ve diğer kolu güçsüz görünecektir. Aynı bunun gibi dengesiz çalışmak değil dengeli ve sistemli çalışmak beyni güçlendirir.
REHABİLİTASYON PROGRAMLARI
Rehacom adı verilen rehabilitasyon programında beyni kapsamlı olarak artırabilmek mümkündür. Bunlar bilgisayarla yapılan egzersizlerdir. Odaklanmayı, bakış açısını farklı açılardan da değerlendirmeyi, hafızayı kuvvetlendirmeyi sağlar. Ayrıca Neuro-Biofeedback (sinir geribildirimi) tekniği de fayda sağlamaktadır. Kişinin beyin dalgalarını bilgisayarda görmesiyle geriliminin azaltılmasına ve gevşemesine dayanan sistem ile gevşeme yöntemleri uygulanır. Biofeedback, kişinin stresin bedensel belirtilerine yönelik farkındalığını artırarak bu belirtileri kontrol etmesine (kas gerginliği, vücut ısısı, kalp atım hızı ve nefesindeki değişimler), bir anlamda da psikolojik olarak gevşeyip rahatlamayı öğrenmesine yardımcı olur. Bu amaçla geliştirilmiş en etkin yöntemlerden biri olan Neuro-Biofeedback’te, bilgisayar ortamında beyin dalgalarının gözlemlenmesi ve kişinin bunları geribildirim aracı olarak kullanması sağlanabilmektedir. Stresi kontrol eden bir kişi kaygının artışına da dur diyebilir. Ancak en önemlisi neden kaygı bu noktalara kadar gelmiştir ona bakabilmek ve ana kaynağı görebilmektir. Bazen kaynak aslında hemen kişinin çok yakınında da olabilir. Bu nedenle düşünceyi durdurabilmek ve düşüncenin bozulmasını sağlayan etkileri en aza indirmek gereklidir. Mesela iş yaşantısında öfke son derece zararlıdır, öfke tüm seçeneklerin görülmesini engeller ve zaten nefes sistemi kişide farklılaştığından kişi gerginlikle göğüsten nefes alınca beyne oksijenin yetersiz gitmesiyle yorgunluk ve dalgınlıklar da olacağından, zorlayıcı ve engelleyicidir.
Önemli olan öfkeyi hissettiğimiz anlarda bunu akla uygun hale getirebilmek ve kısa bir zaman için de olsa erteleyebilmektir. Ertelemenin ardından öfkenin niteliğine bakıp çözüm yollarına gitmek gerekir. Kişi çözümü bulamazsa profesyonel bir yardım almalıdır. İş yaşantısında öfkenin yanında kaygı artık yakın ama sıkıcı, zorlayıcı bir arkadaş gibi bulunmaktadır. Kişi bu duygularla birlikteyse çaresizlik hissi de eklendiyse depresyonun açığa çıkması çok doğaldır. Özellikle 2001 krizinin ardından zorlayıcı olan bir başka toplumsal krizin devreye girmesiyle, mali zorlanmalar nedeniyle çıkmaza girdiğini düşünen ve çözüm bulamayan kişilerin maalesef ki hayatlarına son verdikleri de görüldü. Oysa şartlar nasıl olursa olsun mutlaka bir çözüm yolu bulunmaktadır. Ancak depresyon her şeyi, çözümsüz ve tamamen karanlık gösterir. Bu noktada yakındaki kişilerin bu durumu fark edip destek olmaları, alternatif çözüm yollarının da olduğunu göstermesi gerekmektedir. Başa çıkılmaması durumunda mutlaka bir uzmana gönderilmesi sağlanmalıdır. Stresle baş etmek aslında mümkündür. Önemli olan stresin çok artmasına imkan vermemektir. Ancak artarsa da her zaman bir çözüm yolu olduğunu unutmamak gerekir.