Perder 35.Sayı - page 23

23
perder
YZB 2013
uydurmaktı. Biz de o günün şartlarında
yurtdışındaki örneklere benzer bir dağıtım
yapılandırması benimsedik. Bu yapılandır-
ma kolay olmadı. Özel ekipler kuruldu ve
ülkenin her vilayetinde bu ekipler çalışma
yaptılar. 180 bin tane perakendeci dostu-
muzla çalışmaya başlamış olduk.
“Biz ticareti iyi bilen bir milletiz”
180.000 noktayı kontrol edebilmek bizim
için kolay değildi. Ne açıdan kolay değildi?
Eskiden müşteri bilgileri kartlara işlenirdi.
Hesap bakiyeleri de katlarla takip edilirdi.
180.000 gibi bir rakam ve arada distribütör
varken, bunu yapmak kolay olmadığı gibi,
otomasyon sistemleri de gerektiriyordu.
El terminallerine geçiş, satışta otomasyon
başlangıcı bu yıllara denk geliyor. Zaman
içerisinde Migros, Carrefour gibi çok uluslu
marketler Türkiye’ye gelmişti. Büyük mar-
ketler Türkiye pazarına girdiler, pazarda
ne gibi değişim olur? Bu gün bu soru artık
gündemden düştü. Çünkü Türkiye pazarı,
Avrupa pazarlarından çok daha farklı bir
yapıda ve çok farklı tepki verdi. Çok uluslu
şirketler, Türkiye pazarında arzu ettikleri
hedeflere ulaşamadılar. Bunu ben şöyle
yoruluyorum; biz ticareti iyi bilen bir mil-
letiz. Ticaret bizim genlerimizde var. Belki
ticaret hayatına toptancı olrak devam
eden bir çok müessese, distribütörlük
sistemiyle beraber ortadan kalktı. Ama
yeni bir dönüşüm geçirip markete döndü.
Marketçilik başladı ve sizlerin atmış oldu
temeller bugün çok muzzam bir noktaya
ulaştı. Türkiye pazarının %35 ‘ini veya
daha üzerindeki bir rakamı yerel zincirl-
er, sizler kontrol etmektesiniz. Ticarete
sizler yön vermektesiniz. Bu bizim için de
ayrıca bir güven hissi oluşturdu. Çünkü
her zaman sizlerle iletişimimiz fevkalade
güzel; ama aynı zamanda gördük ki,
Türk insanı da çok büyük başarılara imza
atıyor. Aradan çıkan ve sivrilen çok güzel
gruplarımız oldu. Yüzü aşkın şube ile idare
edebileceğimizi gördük. Bu bizler için aynı
zamanda bir gurur vesilesi. Perakende
sektörü hâlâ kendi öz sermayesine dayalı
olarak ilerliyor.
Ülker’deki büyük değişimlerden bir tanesi
de 2000’li yıllarda oluyor. Rahmetli Sabri
Bey, gücü ve dirayeti yerindeyken Murat
Bey’i başta görmek istedi. İcra Kurulu
oluşturuldu ve İcra Kurulu Başkanlığını
kısa bir süre Sabri Bey yürüttü. Sonrasında
bayrağı Murat Bey’e devretti ve işte aile
şirketinden kurumsallaşmaya dönüşüm bu
tarihte başladı. Murat Bey, İcra Kurulunda
genel müdürlerin de yer aldığı bir sistem
kurdu ve herkesin birbirinden öğrenebi-
leceği, bilgi ve tecrübelerini paylaşabi-
leceği bir yapı oluşturdu. İcra Kurulunda,
yine tüm kararlar İcra Kurulu Başkanı
Murat Bey’de toplanıyordu ve ona göre bir
süt işinde ,yağ işinde veya bisküvi işinde
sinerji oluşturabilecek
bir yapı teşkil ettik. Ülk-
er, bisküvi dışına çıktığı
zaman bir süt işini veya
yağ işini devraldığı
zaman İcra Kuruluyla
bu işleri merkezileştir-
dik. Fakat İcra Kurulu
bir yere kadar gidebil-
di. Daha fazla şirket
gruba katılınca, gıda
dışı alanlarda yatırıma
başlayınca açıkçası
İcra Kuruluda 12
saati aşan sürelerde ve
herkesi ilgilendirmeye-
cek konulara da girince
bu sistemin verimli
olmadığına karar verildi. Yönetim kurulları
teşkil ettik. Yönetim kurulları çok farklı
bir fonksiyon icra etmeye başladılar. Bir
kere işimize ve bizlere ayna tuttular. Ne
yaptığımızı onlarla istişare etmeye ve
eleştiriler almaya başladık. Vizyonumuz,
bakışımız, idari şeklimiz değişti. Türkiye’de
bir klasiktir, en üstteki kişiye hürmet ve
saygı gösterilir. Onu eleştirmek kolay
değildir.
Cesaret ister, yani lidere karşı hürme-
timiz sonsuz; ama doğru bildiğinizi de bir
şekilde ifade etmeniz gerekiyor. Dışarıdan
gelen yönetim kurulu üyeleri bu konuda
daha rahatlar. Şirketle direk bir bağları
olmadığı için, aileden olmadıkları için bu
konuda daha rahat iletişim kurabildiler ve
bizi daha rahat eleştirebildiler. Yönetim
kurulu ve idarenin de bu faydasını gördük.
“Vazgeçilebilen olmak”
Sabri Bey ile Murat Bey’in döneminde
gözlemlediğim önemli bir fark var. Sabri
Bey, şirketin her şeyi. Satın almacısı,
fabrikanın mühendisi, üretim plan-
lamacısı...Her yerde Sabri Bey’in kendisi
var. Bu, insan üstü güç gerektiren bir şey.
İcra Kurulunun temelinde de, kurumsal-
laşmanın temelinde de Sabri Bey var. Ama
yapıyı oluşturan da Murat Bey’in kendisi
oldu. Murat Bey şunu söylemişti bizlere;
“Ben işlerimden kurtulmak istiyorum. Bu
şirkette nötr bir eleman haline gelmek is-
tiyorum. Vazgeçilebilen olmak istiyorum.”
Bakın bu önemli bir mesaj; “vazgeçilebilen
olmak.” Serbest zaman istiyor aslında,
bu kadar çok iş ve yük biriktiği zaman
bir kişinin bunu kaldırabilmesi zor. O
zaman delegasyon dediğimiz bir kelime
devreye giriyor. Delege edebilmek, işleri
üzerinizden başkalarına yıkabilmek. Kime
yıkacaksınız? Aileden belli kişiler olabilir
tabiî ki; ama işin ehli olması bizim en
temel prensiplerimizden bir tanesi. İşi
bilecek, işe hakim olabilecek, işe değer
katabilecek, kendi gelişimine önem veren,
işi sizin kadar sahiplenen gerçek profesy-
onel. Kişileri bulmak ve onlara güvenmek,
onlara sorumluluk vermek önemli. Bizim
son yıllarda yaptığımız en önemli değişim
ve gelişim, grup içerisinde yetkin profesy-
onel eleman sayısını arttırmak oldu.
Bugün bir çok gruba bölündük. Yıldız Hold-
ing’in temel işi gıda olarak tanımlandı.
Gıda dışı işlerimizi Gözde Yatırım Fonu’nda
topladık. Yıldız Holding’in altında da farklı
başkanlıklar var. 80’ni aşan genel müdür
var. Biz artık işsiz kaldık. Bu bizim için gü-
zel bir şey. işsiz kalmanın güzel tarafı ne?
Düşünmeye, yeni işlere yatırım yapmaya
vakit var. Mevcut işleri de analiz edebilecek
imkânımız var.
Farklı segmentler oluştu Türkiye’de.
Hipermarket, büyük market konsepti
var. Mahalle marketi yerel marketlerimiz
var. Eskiden mahallemizin bakkalı vardı.
Şimdilerde market haline geldi. Bir de
indirim marketleri var. İndirim marketleri,
Türkiye’de ayrı bir konsept biliyorsunuz.
Servis standartları, çeşit sayıları düşük;
ama temelinde maliyetleri düşük. Fiyat
olarak da ayrışabiliyorlar ve rekabetçiler.
Hipermarket konseptinde övünüyorlardı
bir ara. 30.000 çeşit, hepsi bir arada, her
çeşidi bizde bulursunuz...Bunun Türkiye
şartlarında pek yürütülebilir olmadığı or-
taya çıktı. Son 10 yıl içerisinde ekonomik
konjektörden istifade eden iki segment-
ten birisi yerel zincirler, diğeri de indirim
marketleri oldu. İnsanlar, kriz yıllarında
belki benzin fiyatının çok maliyetli olması,
belki toplu alışverişin çok pahalı olması
nedeniyle büyük marketlere gitmekten
çekinir hale geldiler. Mahallesinde aynı
ürünü bulabilirken, büyük marketlere ned-
en gitsin? İhtiyaç yok, her şey yakından
tedarik edilebiliyor. Yalnız günümüzde
değişen önemli bir husus var. Biliyorsunuz
enflasyonist ortam ortadan kalktı. 70’li yıl-
ların ortalarında da enflasyon, geçtiğimiz
yıllardaki kadar yüksek değildi. Yaşı ileride
olanlar hatırlayacaklar, Ülker’in bazı
ürünleri bazen kaz yumurtası kadar, bazen
tavuk yumurtası kadar, bazen de güvercin
yumurtası kadar olurdu. Fiyatı 5 kuruştan
1...,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22 24,25,26,27,28,29,30,31,32,33,...88
Powered by FlippingBook