Perder 35.Sayı - page 25

25
perder
YZB 2013
“Girişimcinin motoru heyecandır”
Ben de sizler gibi, perakendeci bir ailenin
çocuğuyum. Hayatımın en önemli dönüm
noktalarında biridir bu. Çünkü ben,
usta çırak hikâyelerine inanan biriyim.
Eğer perakendeci bir ailenin çocugu
olmasaydım başarılı bir müteşebbis
olamazdım diye düşünüyorum. Benimle
ilgili geçmişte “nasıl oldu da genç yaşata
buraya geldin, parayı nerde buldun”
gibilerinden çok yazılar çıktı. Ben de hep
şunu derim; size göre gencim ama bana
göre uzun bir hikayem var. O hikaye de şu;
bizim evde kendimi bildim bileli ne satıldı,
ne alındı, kaç para kazanıldı, borçlar nasıl
ödenir, senet var mı yok mu, maliyeci
geldi...bunlar konuşulurdu. Bunlarla biraz
haşır neşir olunca, ticaretin bir çok evresini
öğrenmiş oluyorsunuz.
“Babam dükkanda çalışma imkânı
verdi”
Ben, Van Çaldıran‘da doğdum. Türkiye’nin
İran’a en yakın noktalarından bir tanesi.
Babam ilk önce bakkal dükkanı, sonra
toptancılık ve daha sonra manifaturacılık
yaparak bir şekilde ailesini geçindiriyordu.
Bir gün babam, Gaziantep’e mal almaya
giderken birileri ile tanışıyor. Çocuklarını
da yetiştirmek amaçlı yanında getiriyor-
larmış. Ben de o zaman 12 yaşındayım.
Bundan sonra gittiğim her yere seni de
götüreceğim dedi. Babamın beni yanında
götürmeye başlamasıyla birlikte ben de
öğrenmeye başladım. Şeker sırası, yağ
sırası, karaborsa, stok nedir bir çoğunuz
biliyorsunuz. Zamlar gelir, maliyeden gelip
dükkanı basarlar, bütün bunları babamla
beraber ben de öğrenmeye başladım. 14
yaşıma geldiğimde, babam dükkanda
çalışma imkanı verdi bana. Yaz ayı idi, ba-
bam da müşteri memnuniyeti için çalışan
bir adam değildi. Dükkanı istediği zaman
açıp istedi zaman kapatırdı. Yaz ayında
kazanç düşünce, babama gittim. Baba,
dedim; biz köylere gidip mal satalım. Nasıl
olacak o dedi. Kuzenimin küçük bir arabası
var. Onunla beraber kumaş topları alıp,
köylere gidip satalım diye babamı ikna
ettim. Babam bize güvenerek kumaş verdi.
Biz de köyleri dolaşmaya başladık. 1. köy,
2. köy, 3.köy... hiçbir şey satamıyoruz.
Köylüler diyor ki; hasat zamanı değil, hay-
vanları satamıyoruz dolayısıyla bizim mal
alacak paramız yok. Orada köylünün biri
bana bir akıl verdi. “Evladım burada para
yok, sen takas yap” dedi. Nasıl olacak o
dedim. Tereyağı alacaksın, yün alacaksın,
hayvan alacaksın karşılığında kumaş vere-
ceksin. Kafama yattı benim de. Başladık
vermeye. Çok anlamıyorum da aslında.
Bizim o küçük araba yağ ve yün doldu.
Önümüzde de 18 tane küçükbaş, büyük-
baş hayvan var. Kuzenim arabayla döndü.
Ben de hayvanlarla döndüm. Babam duru-
mu öyle görünce, beni kovalamaya başladı
benim paramı getir diye. O gece sabaha
kadar eve sokmadı beni. Sabah gittik,
sattık hayvanları. Babamın parasını verdik.
Çok da mutlu oldu. En sevdiği oğlu oldum.
Sen çok iyisin, iş adamı olacaksın, iyi ki
varsın demeye başladı. Ama ben kafaya
koymuştum. Akşam anneciğime dedim ki;
ben seninle vedalaşayım, babamla artık
çalışamam. Biraz annemin birikimi vardı.
Aldık o parayı kaçtık evden. O kaçış o gün
bugündür devam ediyor.
“Dükkân öğretiyorsa siz niye öğrenmi-
yorsunuz?”
14 yaşında ailemi terk ederek Anta-
lya‘ya geldim. Antalya’da lise okumaya
başladım. Hem de akrabalarımla beraber
çalışmaya. Akrabalarımın halı mağazaları
vardı. 18 yaşımda liseyi bitirene kadar halı
sattım. Orada satış yapan tezgâhtarların
hepsine akrabalar % 10 komisyon verirdi
hep. Ben de gittim bana da komisyon vere-
cek misiniz dedim. Dediler ki; sen burada
Almanca öğrendin, sana bir şey vermeyiz.
Dedim ki; bu dükkân öğretiyorsa siz niye
öğrenmiyorsunuz, bu benim kabiliyetim.
Ama baktım olacak gibi değil, oradan da
kovuldum. Bir Kayserili tüccar buldum
onun halıları var; benim de Almanya’dan
biriktirdiğim adreslerim. Kayserili amcanın
halılarıyla beraber Almanya’ya gittik.
Türkiye’den tanıdıklarımı arıyorum. Ben
Fettah, hangi Fettah, turist olarak gelip
tanıştığınız,...hiç tanımadılar beni. Sonra
aklıma bir şey geldi. Ya dedim, bu Alman-
lar hediyeyi seviyorlar. Biz de yanımız-
da elma çayı götürmüştük. Almanlar
Türkiye’ye geldiğinde elma çayı içerler,
severler, bir de yanımızda ince belli çay
bardağı var. Almanları aramaya başladım.
Size bir hediyem var falan diyorum. Ne
hediyesi diyorlar. Söylemem, bunu size
getirmek zorundayım. Tamam, buyurun
gelin diyorlar. Öyle öyle başladık evlere
girmeye. Her gittiğimiz evden halı satarak
çıkmaya başladık.
“Baktık ki, halıcılıkta çok büyük bir
gelecek yok”
Münih’te, Türkiye’de tanıdığım bir Almanı
aradım. Yanına gittim 3-5 bin marklık
halı aldı. Araba halı dolu, satmam lazım
dedim. Alman da mali müşavir. Tanıdığın
zengin biri var mı dedim. Var dedi. Kim
dedim. Mercedes bayii dedi. Tanıştır beni
belki halı satarız dedim. Olmaz falan dedi,
sonra ikna oldu. Adamın da göbek adı
Ceyar. O zaman Dallas filmi var; adam o
kadar meşhur. Beni götüren mali müşa-
vir diyor ki; bunla ticaret yapıp, para
kazanan görülmemiş. Ya dedim sen bir
götür deneyelim şansımızı. Neyse adamın
yanına gittik. Adama ben bir araba almak
istiyorum dedim. Bizim Alman müşavir ne
arabası, hani halı satacaktın dedi. 47.500
marklık bir araba beğendim. Adama dedim
ki; birazını halı olarak verebilir miyim?
Ver dedi. Gerisini para olarak istiyorum
dedi. Halıyı kim seçecek dedim. Getir
burada ben seçeyim dedi. Ya olur mu, bu
halının sizin evin mobilyasına, renkler-
ine, büyüklüğüne uyması lazım. Benim
derdim, böyle zengin bir adamın evine
girmek; çünkü girince ben ya halı alacak
ya da orada kalacağım. Adamın evine
baktım şato gibi muhteşem. Kaynanasıyla
hanımı oturuyor. Tam benim istediğim
ortam. Siz müsaade edin ben size bazı
halılar gösteriyim. Çok bilindik bir taktik
var; mobilyanın yerini değiştir, yeni halılar
Fettah Tamince
“Girişimci Ruhu Beslemek” başlıklı oturumda konuşan Rixos Otelleri Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince başarı
hikayesini ve dönüm noktalarını katılımcılarla paylaştı
1...,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24 26,27,28,29,30,31,32,33,34,35,...88
Powered by FlippingBook