Perder Dergisi 42. Sayı - page 62

dosya
60
Ben, aile bireylerinin şirketlerimizde görev almasına kesinlikle
olumsuz yaklaşmıyorum. Hepimizin iş yaşamının yanında bir de
sosyal yaşamı var. Eğer sosyal yaşamınızı ve çevrenizi tamamen
işten soyutlamaya kalkarsanız, bir süre sonra hayattan da
bir beklentiniz kalmaz ve bu sizin iş performansınızı düşürür.
Dolayısıyla bu şekilde bir soyutlama doğru değildir. Önemli
olan burada dengeyi doğru ayarlamaktır. Aile bireylerinin ve
profesyonellerin yer alma oranını mantıklı ölçülerde dengelediğiniz
sürece sorun yok. Akrabaların, dostların, hemşerilerimizin bizimle
çalışmak istemelerinin nedeni “Biçen” ismini kendilerinden bir
parça olarak görmeleri ve onunla gururlanmaları. Dolayısıyla bizim
bu sahiplenmeye ve enerjiye ihtiyacımız var.
Kurumsallaşma konusunda da bir kafa karışıklığı olduğunu
düşünüyorum. Kurumsallaşma, aileyi dışlamak değildir. Bu kavram
yanlış anlaşılıyor. Çalışanın akraba olması, hemşeri olması veya
olmaması bir etken değil. Önemli olan, bu insanlara ne kadar
eğitim veriyorsun, nasıl bir altyapı sağlıyorsun, çalışmaların
sonuçlarını ne kadar ölçebiliyorsun, ölçtüğün sonuçları ne kadar
adil değerlendiriyorsun. Kurumsallaşma denen kavramın temeli
adalettir. Adaleti sağlamak için de performansı doğru kriterlerde
ölçmen gerekli.
Koçluk ve kaptanlık metodu
Ayrıca çok önemli olan bir konu da; ikinci kuşaklara yetki verirken
bunu nasıl verdiğindir. İnsanı robotlaştırarak, sadece verilen bir
görevi hiç yaratıcılığını katmadan yapmasını bekliyorsan bunun bir
anlamı kalmıyor. Doğru yöntem ise, koçluk ve kaptanlık metodu.
İkinci kuşakların insiyatif kullanmalarını sağlamak, onların
yeteneklerini kullanmasını teşvik etmek gerekiyor. Bu şekilde bir
yaklaşım şirketin tamamını etkiliyor. Siz, yöneticilerinize koçluk
metoduyla yaklaştığınızda yöneticileriniz de kendi çalışanlarına
bunu uyguluyor ve şirketin tamamında, insanların işini sahiplendiği,
değer yaratmak için çaba gösterdiği bir ortam oluşuyor. Biz,
bu yaklaşımı sadece aile bireylerine değil, tüm genç kuşak
çalışanlarımıza uygulamaya çalışıyoruz.
“İnanmamız gerekir”
İnsanlık tarihi boyunca her kuşak, kendisinden sonra gelen kuşak
için “Bunların aklı havada, bizim gibi değiller, sorumluluk sahibi
değiller” demiştir. Bu aslında bir klişedir. Bu klişenin temel nedeni
ise; insanoğlunun tarih boyunca sürekli gelişmesi, yeniliklerin
içinde doğup büyüyenleri, o yeniliklere önceki kuşaklardan daha
iyi adapte olmaları ve daha farklı bakış açıları getirmesidir. Belki
baktığınız zaman bizlerin babaları, dedeleri de bizler için aynı
şeyleri düşündü. Ama bizler, işimizi başarıyla yaparak bugünlere
geldik. Dolayısıyla bizden sonraki kuşakların da işlerini başarıyla
yapacaklarına inanmamız gerekir. Onların bakış açıları daha farklı,
teknolojiye daha yatkınlar, farklı fikirlere daha açıklar. Bu da gayet
doğal; çünkü onlar farklı imkânlarla büyüdüler. Biz birinci kuşaklar
olarak, onların farklılıklarını bir zenginlik olarak görmeliyiz ve
onları robotlaştırmak yerine, bu farklı özelliklerinden nasıl doğru
yararlanacağımızı bilmeliyiz. Bizler, tecrübelerimizi genç kuşaklara,
onların kendi yeteneklerini de kullanabilecekleri şekilde doğru
yaklaşımla aktarırsak şirketlerimizin geleceğinin de emin ellerde
olacağına inanıyorum.
Gençlerİn farklılıklarını
zengİnlİk olarak
görmelİyİz
İhsan Biçen
Biçen
Yönetim Kurulu Başkanı
1...,52,53,54,55,56,57,58,59,60,61 63,64,65,66,67,68,69,70,71,72,...140
Powered by FlippingBook